19 Eylül 2020 Cumartesi

İdeal Müslüman Örneği Olarak İbrahim ESAT ARSLAN


İdeal Müslüman Örneği Olarak İbrahim (I)

ESAT ARSLAN · 24 OCAK 2020

“74 – İbrahim, babası Âzer’e demişti ki: “sen putları tanrı mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum”. 75 – Böylece biz İbrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu (muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun. 76 – Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü:”Rabb’im budur” dedi. Yıldız batınca da:” Ben batanları sevmem” dedi. 77 – Ay’ı doğarken gördü: “Rabb’im budur” dedi. O da batınca: “Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen topluluktan olurdum” dedi. 78 – Güneş’i doğarken görünce: “Rabb’im budur, bu hepsinden büyük” dedi. O da batınca dedi ki: “Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım”. 79 – “Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve artık ben asla Allah’a ortak koşanlardan değilim”.” Enam Suresi

Bir süredir hak din ile batıl din arasındaki mukayeseleri yapıyoruz.

Kuran’da gerçek Müslüman’a örnek kişilik olarak İbrahim gösterildiği için birkaç yazı boyunca bu tartışmayı İbrahim’in düşünce dünyası üzerinden sürdüreceğim.

Kuran’ı genellikle Bakara Suresi’nden başlayarak okuyoruz. Ve Bakara Suresi’nde İbrahim Allah’a tam manasıyla teslim olmuş olduğu için İbrahim gibi Müslüman olmayı sorgulamadan sual etmeden Allah’a teslim olmakmış zannediyoruz.

Oysa Kuran’ı iniş sırasına göre okuyunca İbrahim’in Müslümanlığının Allah’a mutlak teslim olmaktan bambaşka bir ruh hali olduğunu görüyoruz.

Yukarıdaki ayet bu düşünce dünyasının tezahürlerinden biri.

Yukarıdaki ayete göre İbrahim Allah’a varmadan önce kavminin putlarıyla bir hesaplaşmaya girişmiş.

Putlarla, yani kavminin hakikati ve adaleti açıkladığı söylenen kuramlarıyla.

İbrahim önce yıldıza tapmış. Sonra yıldızı sorgulayıp onun gerçek tanrı olmadığını anlamış. Sonra aynı şeyi aya yapmış. Sonra da güneşe. Ve sorgulamaları sonucunda bunların Allah olmadığını anladıktan sonra gerçek Allah’a varmış.

Biz dini geleneğimiz itibariyle Müslümanları sorgulamadan uzak tutuyoruz ve onların kör bir imana girmesini istiyoruz.

Oysa eğer İbrahim gibi birer Müslüman olacaksak Allah bizlere kavmimizin, yani bugün için yeryüzünün bütün putlarıyla ve kuramlarıyla bir hesaplaşma içine girmemizi istiyor. Ve ima ediyor ki: “ancak bu sorgulamadan sonra gerçek Allah’ı bulabilirsin.”

Eskiden kelam alimlerimiz taklidi imanın bir hükmü olmadığını, kişinin sorgulayarak ve tahkik ederek Müslüman olmasının şart olduğunu söylemişler. Fakat sonra bu düşünce unutulmuş ve taklidi imanı yeterli görmüşler.

Oysa çağımızda bu sorgulama ruhunun yeniden diriltilmesi gerekiyor.

Kişisel bir not olarak söyleyeyim: Batılı büyük düşünürleri okudukça, onların hakikatlerini kavradıkça ve onların kısıtlarını gördükçe Allah’a olan imanım çok ama çok fazla güçlendi. Bu süreçten korkmamız için aslında bir sebep yok.

Kişi bu sürece girdiğinde bir süre sarsıntı yaşasa da sorgulamayı bırakmadığında Allah temiz bir imanı kişinin kalbine ilka ediyor.

Örneğin Nietzsche önce ‘Tanrı öldü’ dedi. Fakat son kitabında tüm evreni sorguladıktan sonra “işte bu noktada evreni yöneten bir bilincin varlığını kabul etmek zorunda kalıyoruz. Muharref Hıristiyanlığın tanrısını reddediyoruz. Fakat sorgulamamızla ulaştığımız bu tanrıyı kabul ediyoruz.”

Kuran’dan Notlar – İdeal Müslüman Örneği Olarak İbrahim (II)

ESAT ARSLAN · 31 OCAK 2020

“83 – Şüphesiz ki İbrahim de onun kolundandı. 84 – Çünkü o, Rabbine tertemiz bir kalb ile gelmişti. 85 – O babasına ve kavmine şöyle demişti: “Siz nelere tapıyorsunuz?” 86 – “Yalancılık etmek için mi Allah’tan başka ilâhlar istiyorsunuz?” 87 – “Siz âlemlerin Rabbini ne zannediyorsunuz?” 88-89 – Derken yıldızlara bir baktı da: “Ben gerçekten hastayım” dedi. 90 – O zaman arkalarını dönerek başından kaçışıverdiler. 91 – Derken bir kurnazlıkla onların ilâhlarına vardı da, “Buyursanıza, yemez misiniz?” dedi. 92 – (Cevap vermediklerini görünce de): “Neyiniz var da konuşmuyorsunuz?” (dedi). 93 – Nihayet bir yolunu bulup onlara kuvvetli bir darbe indirdi. 94 – Bunun üzerine birbirlerine girerek ona yürüdüler. 95 – İbrahim dedi ki: “A, siz kendi yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?” 96 – “Halbuki sizi de yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır.” 97 – Onlar: “Haydin onun için bir yapı yapın da onu ateşe atın.” dediler. 98 – Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de kendilerini daha alçak düşürdük. 99 – Bir de dedi ki: “Ben Rabbime gidiyorum, o bana yolunu gösterir.”” Saffat Suresi

Bizler ideal Müslümanı, toplumunu sorgulamayan, toplumuyla barış içinde yaşayan, otoriteye itaatkar bir figür olarak kavrıyoruz. Dini tartışan Marx, Freud gibiler de dindarı böyle kabul ediyor.

Oysa yukarıdaki ayeti temel alacaksak İbrahim kendi kavmiyle, onun gelenekleriyle, ideolojisiyle ve düşünce sistemiyle kavga içinde bir figürdü.

Eğer Kuran bizlere bir Müslüman olarak örnek kişilik diye İbrahim’i gösteriyorsa O bizden kavmimizle bir kavga içine girmemizi de istiyor demektir.

İdeal Müslüman, ülkesinin düşünce sistemiyle tartışır. Çünkü bu düşünce sistemi yanlış olabilir. Ya da bu sistem hak kaynaklara dayanıyor olsa bile zaman içinde çürümüş olabilir. Ya da bu sistem hak bile olsa, gerçekten yaşaması için tahkik edilmesi, yani yeniden sorgulanması gerekiyordur.

Toplum ne durumda olursa olsun Müslüman kendi toplumunun düşünce sistemini sorgulamadan kabul etmemeli, onu ancak ve ancak muhakeme ettikten ve tahkik ettikten sonra kabul etmelidir. Yukarıdaki ayetlerin imasına göre ideal Müslüman budur. Hak dinle batıl dini ayıran da budur.

Kuran’dan Notlar – İdeal Müslüman Örneği Olarak İbrahim (III)

ESAT ARSLAN · 7 ŞUBAT 2020

“Bir zamanlar İbrahim de: “Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!” demişti. Allah: “İnanmadın mı ki?” buyurdu. İbrahim: “İnandım, fakat kalbim iyice yatışsın diye istiyorum.” dedi. Allah buyurdu ki: “Öyle ise kuşlardan dördünü tut da onları kendine çevir, iyice tanıdıktan sonra (kesip) her dağın başına onlardan birer parça dağıt, sonra da onları çağır, koşa koşa sana gelecekler ve bil ki, Allah gerçekten çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.”” Bakara Suresi, 260. ayet.

Yukarıdaki ayete göre İbrahim’in imanı körükörüne bir iman değil.

Allah da bu ayeti Kuran’a koyarken bizden İbrahim gibi olmamızı, yani bir kez Allah’a vardıktan sonra Allah’ın dinini körükörüne kabul etmememiz gerektiğini söylüyor.

Yani örneğin Kuran’ın Allah’ın kesin kelamı olduğunu bildikten sonra bile Kuran’a körükörüne teslim olmamalıyız. Bu ayetin imasına göre O’nun hakikatlerini sorgulamalı ve bu tahkikten sonra Kuran’ı nefsimize mal etmeliyiz.

Zira İbrahim Allah’ın var olduğunu bildiği halde kalbi ve aklı mutmain olsun diye Allah’tan yeniden dirilişin kanıtlarını istiyor.

Buradan baktığımızda bu aşamada İbrahim’in imanı bir çeşit Hegelci iman. Yani akılcı, aklın gereği olan bir iman. Buradan bakınca Hegelci iman Allah katında makbul bir iman oluyor.

Yıllardır biriktirdiğim deneyimlerime göre Kuran’ın hakikatleri körükörüne kabul edilmeyip de tahkik edildiğinde, yani Kuran’ın derin mantığına ulaşıldığında insan Allah’ın kitabının tüm beşeri düşüncelerden daha üstün bir felsefeye sahip olduğu görülebiliyor.

Bu düşüncenin bir uygulaması Bediüzzaman’ın kelam ilmidir. Bu eserler yoluyla Bediüzzaman Kuran’ın doğa felsefesinin nasıl olup da beşeri metafiziklerden daha üstün olduğunu gösterebilmiştir okuduğum kadarıyla. Bunu tahkik etmek için onun Kuran felsefesinden mülhem yazdığı Haşir Risalesine bakabilirsiniz. Bu eserinde Bediüzzaman Kuran’ın öğrettiği ilahi isimlerin doğada nasıl tezahür ettiğini etüt ederek yeniden dirilişin nasıl olup da basit bir inanç meselesi olmadığını, haşrin aklın gereği olduğunu tartışabilmiştir.

Ben de yazdıklarımla Kuran fıkhının ve şeriatının nasıl olup da aklı doyurduğunu anlatmaya çalışıyorum. Kuran’ın ekonomide, siyasette, kadın haklarında vs. getirdiği o kadar mantıklı bir yaklaşım vardır ki bağımsız akıl bu düşünce sistemiyle kavga etmek değil, Kuran’ın toplumsal düşüncesini kabullenmek ister.

Bu ayetten hareketle kısaca şöyle söyleyeyim: İslam’ın hükümlerini Hegelci bir akli iman seviyesinde sorguladığımızda sanıyorum sorgulamanın sonunda aklımızın fazlasıyla mutmain olacağını göreceğiz. Korkmaya gerek bir şey yok yani.

Ama bunu görebilmemiz için geleneğimizin bizlere İslam namına öğrettiğini, bu öğreti bazı çağlarda hak dini temsil etmiş olsa da- bugün için paranteze almamız ve Kuran’ı taze bakışlarla çağımızla buluşturmamız gerekiyor.

Kuran’da Notlar – İdeal Müslüman Örneği Olarak İbrahim (IV)

ESAT ARSLAN · 14 ŞUBAT 2020

“Allah, İbrahim’i çok yakın bir dost edinmişti.” Nisa Suresi 125. ayet

“74 – İbrahim’den korku iyice geçip gidince, bu müjde de kendisine gelince, bizimle Lut kavmi hakkında tartışmaya girişti. 75 – Çünkü İbrahim, çok yumuşak huylu ve çok yufka yürekli (yanık kalbli) idi.” Hud Suresi

Bir süredir hak dinle batıl din arasındaki mukayeseleri yapıyoruz. Ve bu mukayeseyi Allah’ın Müslümana örnek kişilik olarak gösterdiği İbrahim üzerinden yapıyoruz.

Batıl bir dinde kişi tanrının kölesidir. Kişinin tanrı katında bir değeri yoktur. Ve kişi hiçbir sebeple Tanrı’nın iradesiyle kavga içine giremez.

Oysa yukarıdaki ayetlere baktığımızda İslam’da ideal Allah-kul ilişkisinin bambaşka bir mahiyette olduğunu görüyoruz.

Yukarıdaki ilk ayete göre İbrahim Allah’ın çok yakın bir dostu olmuş. Bu seride anlattığımız tüm o düşünce süreçlerinden sonra İbrahim Allah’a yaklaştıkça yaklaşmış ve iki varlık arasında sımsıkı bir dostluk bağı kurulmuş. Kuran’ın Müslümandan istediği de müminin Allah’la böylesi bir yakın dostluk kurmasıdır.

Şimdi ikinci ayete bakalım. Yakın dostlar bazen birbiriyle tartışır da… Ve bu ayete göre Allah ile İbrahim arasındaki dostluk o kadar yakın ki İbrahim bir kararı hususunda Allah’la tartışmakta bir beis görmüyor.

Bu makam sufilerin ‘naz’ makamı dediği makam. Ya da Nurettin Topçu’nun İsyan Ahlakı’nda dediği gibi kişinin kemal mertebesinden önceki bir adımı olan Allah’a isyan makamı. Yani Allah’a sürekli niyaz etmeliyiz. Ama bir süre sonra Allah’la öyle bir ilişki kuruluyor ki kişi Allah’la tartışmaya da başlayabiliyor.

Eğer bu ayetleri ciddiye aldığımızda, Allah’ın, kişinin kendini Allah’a bu kadar yakın görmesini hoş gördüğünü söyleyebiliriz. Allah İbrahim’e “sen kimsin ki benimle tartışmaya cüret edersin” demiyor ve bu tartışmayı Kuran’a taşıyor. Böylelikle bu olayı Müslümanlık idealinin bir merhalesi olarak önümüze çıkarıyor.

Sanıyorum hala modern zaman seslenen Batılı düşünürler, Kuran’daki bu İbrahim portresinin ideal Müslümana örnek olarak gösterildiğini bilselerdi, din konusundaki düşünceleri daha farklı olurdu. Onların söyledikleri muharref dini yorumları için bir aydınlatma sağlasa da Kuran’da öğretilen ideal din için söylediklerinin pek bir geçerliliği yok.

Kuran’dan Notlar – İdeal Müslüman Örneği Olarak İbrahim (V)

ESAT ARSLAN · 21 ŞUBAT 2020

“Şunu da unutmayın ki, bir zamanlar İbrahim’i Rabbi, birtakım kelimeler ile imtihan etti, o, onları sona erdirince, Rabbi ona, “Ben seni bütün insanlara önder (imam) yapacağım.” Bakara Suresi, 124. ayet.

“Şüphesiz İbrahim Allah’a itaat eden, hanif bir ümmetti. Ve hiçbir zaman müşriklerden olmadı.” Nahl Suresi, 120. ayet.

Bize geleneksel olarak öğretilen İslam’da kişiden beklenen, sıradanlığının bilincinde olmasıdır, kişinin kendini küçük ve değersiz görmesidir.

Pek çok muharref din yorumunda da böyle olduğu için Bakunin Tanrı ve Devlet kitabında insana hak ettiği değeri verebilmek için Tanrı’nın reddedilmesi gerektiğini söyler.

Oysa Kuran’a baktığımızda ideal Müslüman tam da öyle sıradanlığı ve küçüklüğü kabul etmesi istenen bir figür değildir, tam tersidir.

Yukarıdaki ilk ayete de her Müslüman bireye ayrı ayrı örnek gösterilen İbrahim’in bir önder oluşu vurgulanıyor.

Yani Allah bu ayet yoluyla bize “İbrahim gibi ol. Ve kendini bir önder olarak yetiştir.” Diyor.

İkinci ayetse İbrahim’in tek başına bir ümmet oluşunu öne çıkarıyor.

Yani Allah, İbrahim örnekliğiyle Müslümanlara, kendini tek başına bir ümmet, bir millet ve bir toplum olacak seviyede güçlü, çok boyutlu ve bütünlüklü bir insan olarak yetiştirmelerini salık veriyor.

Bu mertebe, Hazret-i Ali’nin “Sen kendini küçük bir cirm sanıyorsun. Oysa tüm alemler sende saklıdır. Kendi değerini bil” dediği makamdır.

O halde çağımızda ideal Müslüman bireyleri, önder kişilikler olarak ve tek başına bir toplummuş gibi güçlü varlıklar olarak düşünmemiz ve çocuklarımıza böyle hayaller aşılamamız gerekiyor. Elbette ki mezmum bir vasıf olan kibirden arındırılarak…

Özetle son derece güçlü kişilik sahibi bireyler olmalıyız, İbrahim gibi toplumunun güçlülerine meydan okuyacak bir cesarete sahip olmalıyız. İbrahim gibi çağımızın tüm bilgi birikimini kucaklamalıyız, ama zayıfları hor görmemeli, Kuran’ın emri üzere zayıfların hakları için mücadele eden ideal ve mefkure insanları olmalıyız.

Kuran’dan Notlar – İdeal Müslüman Örneği Olarak İbrahim (VI)

ESAT ARSLAN · 28 ŞUBAT 2020

“Rabbi ona, “İslâm ol!” emrini verince, o “Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum.” dedi.” Bakara Suresi, 131. ayet

“100 – “Ey Rabbim! Bana salihlerden (bir oğul) ihsan et!” 101 – Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik. 102 – Oğlu, yanında koşacak çağa gelince: “Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Artık bak, ne düşünürsün?” dedi. Çocuk da: “Babacığım sana ne emrediliyorsa yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın” dedi. 103 – Ne zaman ki ikisi de bu şekilde Allah’a teslim oldular, İbrahim oğlunu şakağı üzerine yatırdı. 104 – Biz de ona şöyle seslendik: “Ey İbrahim! ” 105 – “Rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki, biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.” 106 – “Şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı.” (dedik) 107 – Ve ona büyük bir kurbanlık fidye verdik. 108 – Kendisine sonradan gelenler içinde iyi bir nâm bıraktık. 109 – Selam olsun İbrahim’e… 110 – İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız. 111 – Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı. 112 – Ona bir de salihlerden bir peygamber olmak üzere İshak’ı müjdeledik. 113 – Hem ona hem İshak’a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de hem iyilik yapanlar var, hem de açıkça kendi nefsine zulmedenler var.” Saffat Suresi

Hak din ve batıl din arasındaki mukayeselerimizi beş yazıdır İbrahim örneği üzerinden yapıyorduk. Bu yazı İbrahim’in kişiliğinin son yazısı olacak. Ve bu yazıyla beraber İbrahim’in düşünsel macerasını da tamamlamış olacağız.

Yukarıdaki iki ayet bizlere geleneğimiz tarafından İbrahim’in örnekliğinin özü olarak okutulur. Yani İbrahim gibi olmak Allah’a sorgulamadan sual etmeden mutlak manada teslim olmak olarak öğretilir.

Oysa İbrahim’in eriştiği mutlak teslimiyet hali onun Müslümanlığının özü değil, onun hikayesinin son merhalesidir. Yani sufilerin deyimiyle ‘rıza makamı’na varmıştır artık İbrahim.

Daha önceki yazılarda İbrahim’in Allah’a doğru yolculuğunda hangi merhalelerden geçtiğini anlattık. İbrahim her şeyi sorguladıktan sonra Allah’a vardı. Kavmiyle bu uğurda kavga etti. Allah’a vardıktan sonra O’nun dinini sorguladı. Ve sonra Allah’la tartıştı. Allah’la çok yakın dost oldu, vs.

İşte tüm bu süreçlerden sonradır ki İbrahim Allah’tan her şeyiyle razı oldu. Yani ona çok yakın bir dost olarak ancak bundan sonra kendini Allah’a tam manasıyla teslim etti.

Ve Allah’tan o kadar razı oldu ki Allah ona “oğlunu benim için kurban et” dediğinde hiç ama hiç sorgulama gereği duymadan bu emri yerine getirdi.

İşte bu makam İbrahim’in Hegelci imanı bir kez tattıktan ve o makamı aştıktan sonra erdiği Kierkegaardcı iman merhalesidir. Yoksa körü körüne bir iman değildir.

Yani İbrahim Hegelci akli imanın gereğini yerine getirmiş, o merhaleyi aşmış ve artık imanda daha üst bir mertebeye, tam bir teslimiyet mertebesine erişmiştir. Körü körüne bir itaat değil, tüm sorgulamalarının sonunda Allah’ın onu kendisinden daha çok sevdiğini ve ona kendisinin verdiği değerden çok daha fazla değer verdiğini gören bir insanın Allah’ın iradesiyle tam bir barış içinde olma durumudur bu.

İşte eğer biz de çağımızda gerçek Müslümanlığı yeniden hayata dahil edeceksek İbrahim’in hikayesindeki son aşamayı İbrahim’in özü olarak görmemeliyiz. İbrahim’in yaşam hikayesindeki merhaleleri bir bir yaşayarak, tadarak ancak ondan sonra bu rıza makamına ulaşmamız gerekiyor.

Bu körü körüne itaatten çok farklı bir iman ve İslam şuurudur.


Bir Filozof ve Toplum Düşünürü Olarak Hazret-i İbrahim ESAT ARSLAN

 

Kuran’dan Notlar – Bir Filozof ve Toplum Düşünürü Olarak Hazret-i İbrahim