2 Mart 2015 Pazartesi

Konu: Hz.İbrahim ve Elçiler/misafirler, (tebyinden)

alıntıdır

Hud , Hicr ve Zariyat surelerinde nakledilen bu kıssalarda; İbrahim peygamberin hayatından önemli bir kesit anlatılarak, onun insanlara güzel örnek oluşu sergilenmektedir. Konunun daha iyi anlaşılması bakımından, Hud/69-76 ayetlerin tahlilini verdiğimiz bu pasajda değinilen olayların Hicr ve Zariyat surelerindeki anlatımlarının da burada nakledilmesinin yaralı olacağını düşünüyoruz:

Hud Suresi:

69 – Ve ant olsun ki, İbrahim`e de elçilerimiz müjde ile geldiler, “Selâm!” dediler. O; “Selâm!” dedi de saf hâle getirilmiş buzağıyı getirmeye gecikmedi.

70 – Sonra da onların ona uzanmadığını görünce, onları yadırgadı ve içinde onlara karşı bir korku uyandı. Onlar; “Korkma, şüphesiz biz Lut’un kavmine gönderildik.” dediler.

71 – Ve onun (İbrahim`in) karısı ayaklanmıştı, gülüverdi. Sonra ona İshak`ı, İshak`ın arkasından da Yakub`u müjdeledik.

72 - O (İbrahim’in karısı) dedi ki: “Vay be! Ben mi doğuracağım! Ben bir “acuz”um (kocası işe yaramaz bir zavallıyım, bahtsız bir karıyım). Şu kocam da yaşlı bir adam iken! Şüphesiz bu, çok tuhaf bir şey!”

73 - Onlar (elçiler); “Sen Allah`ın işinden dolayı mı şaşıyorsun? Allah`ın rahmeti ve bollukları üzerinizdedir. Ey ev halkı! Şüphesiz ki O, Hamid’tir (övülmeye lâyıktır), Mecid’tir (cömertliği boldur).” dediler.

74 - Sonra İbrahim’den korku iyice geçip gidince ve kendisine müjde gelince, Bizimle Lut kavmi hakkında mücadeleye başladı.

75- Şüphesiz İbrahim, çok yumuşak huylu, çok ah vah eden (yufka yürekli), yönelen biri idi.

76 - -“Ey İbrahim! Bundan vazgeç. Şüphesiz Rabbinin emri kesin olarak geldi ve hiç şüphesiz onlar; onlara geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azap gelecektir.-

Hicr; 51-60:Ve onlara (kullarıma), İbrahim’in misafirlerinden haber ver.Hani onlar (İbrahim’in misafirleri), İbrahim`in yanına girdiler de “Selâm!” demişlerdi.O (İbrahim); “Şüphesiz biz sizden korkanlarız.” demişti.Onlar (İbrahim’in misafirleri); “Korkma! Şüphesiz biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz.” dediler.O (İbrahim) dedi ki: “Bana ihtiyarlık gelmişken mi beni müjdeliyorsunuz. Peki neye dayanarak beni müjdeliyorsunuz?” Onlar (İbrahim’in misafirleri); “Seni gerçekle müjdeliyoruz. Ümidini kesenlerden olma!” dediler.O (İbrahim) dedi ki: “Rabbimin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?”O (İbrahim); “Ey gönderilmişler (elçiler)! İşiniz nedir?” dedi.Onlar (elçiler): “Şüphesiz biz suçlu bir kavme gönderildik. Ancak Lut ailesi müstesnadır.” -Şüphesiz Biz, Lut`un karısı hariç onların hepsini muhakkak kurtaracağız. Onun (Lut’un karısının) helâk edilenlerden olmasını Biz takdir ettik.-

Zariyat; 24-37:İbrahim’in saygınlaştırılmış misafirlerinin haberi sana geldi mi? Hani onlar, onun (İbrahim`in) üzerine girmişlerdi de "Selâm!" demişlerdi. O (İbrahim); “Selâm tanınmamış topluluk!” dedi.O İbrahim, sonra ehline gitti de semin (güç veren) buzağı ile geldi. Sonra onu (güç veren buzağıyı) onlara yaklaştırdı, “Nasiplenmez misiniz?” dedi. Sonra onlardan çekindi. Onlar; “Korkma!” dediler ve onu çok bilgili bir oğul ile müjdelediler.Bunun üzerine karısı bağırarak öne geldi de elini yüzüne vurarak; “Bir bahtsız, bir kısır!” dedi. Onlar (Misafirler); “Rabbin işte böyle buyurdu. Şüphesiz O (Rabbin), hikmet sahibidir. En iyi bilenin ta kendisidir.” dediler. Bunun üzerine o (İbrahim); “Sizin önemli işiniz nedir ey elçiler?” dedi.Onlar (elçiler); “Şüphesiz biz, Rabbin katından aşırı gidenler için işaretlenmiş, çamurdan pişirilmiş sert taşları üzerlerine yağdırmamız için günahkâr bir kavime gönderildik.”dediler. Bunun üzerine Biz müminlerden orada bulunan kimseleri çıkardık. Fakat Biz orada müslümanlardan bir evden başka bulmadık. Ve Biz orada acı bir azaptan korkan kimseler için bir ayet bıraktık. 


İbrahim peygamberin hayatının bu bölümünün, Müslümanları da etkilemiş olan Kitab-ı Mukaddes’teki anlatımı ise şöyledir:

Tekvin; 17/ 15-27:

15 Tanrı İbrahim`e, "Karın Saray`a gelince, ona artık Saray demeyeceksin" dedi, "Bundan böyle onun adı Sara olacak.

16 Onu kutsayacağım; ondan sana bir oğul vereceğim. Onu kutsayacağım ve ulusların anası olacak. Halkların kralları onun soyundan çıkacak."

17 İbrahim yüzüstü yere kapandı ve güldü. İçinden, "Yüz yaşında bir adam çocuk sahibi olabilir mi?" dedi, "Doksan yaşındaki Sara doğurabilir mi?"

18 Sonra Tanrı`ya, "Keşke İsmail`i mirasçım kabul etseydin!" dedi.

19 Tanrı, "Hayır. Ama karın Sara sana bir oğul doğuracak, adını İshak koyacaksın" dedi, "Onunla ve soyuyla antlaşmamı sonsuza dek sürdüreceğim.

20 İsmail`e gelince, seni işittim. Onu kutsayacağım; onu verimli kılacak, soyunu alabildiğine çoğaltacağım. On iki beyin babası olacak. Soyunu büyük bir ulus yapacağım.

21 Ancak antlaşmamı, gelecek yıl bu zaman Sara`nın doğuracağı oğlun İshak`la sürdüreceğim."

22 Tanrı İbrahim`le konuşmasını bitirince ondan ayrılıp yukarıya çekildi.

23 İbrahim evindeki bütün erkekleri - oğlu İsmail`i, evinde doğanların ve satın aldığı uşakların hepsini - Tanrı`nın kendisine buyurduğu gibi aynı gün sünnet ettirdi.

24 İbrahim sünnet olduğunda doksan dokuz yaşındaydı.

25 Oğlu İsmail on üç yaşında sünnet oldu.

26 İbrahim oğlu İsmail`le aynı gün sünnet edildi.

27 İbrahim`in evindeki bütün erkekler - evinde doğanlar ve yabancılardan satın alınanlar - onunla birlikte sünnet oldu.

Hud/69-76. ayetlerin tahlili:

Ve ant olsun ki, İbrahim`e de elçilerimiz müjde ile geldiler; “Selâm!” dediler. O; “Selâm!” dedi de saf hâle getirilmiş buzağıyı getirmeye gecikmedi. 

Elde herhangi bir kanıt bulunmamasına rağmen klâsik kaynaklarda bu elçilerin “melek” olduğu dayatılmıştır. Bizim kanaatimize göre ise bu elçiler, İbrahim peygamberin o güne kadar tanımadığı, varlıklarından haberdar olmadığı, o yöredeki beşer elçilerdir. Sayılarının “bir”den fazla olması bu konuda tereddüte mahal vermemelidir, çünkü hatırlanacak olursa Ya Sin suresinde de bir kente art arda üç elçi gönderildiği bildirilmiştir.
Elçilerin getirdiği müjde hususunda bunun;
- Lut kavminin helâkinin müjdesi,
- kendilerinin Allah’ın elçileri olduklarının müjdesi,
- İbrahim peygamber için korkulacak bir şey olmadığının müjdesi gibi yorumlar yapılmışsa da, Rabbimiz bu müjdeyi 71. ayette açıklamıştır: “Sonra ona İshak`ı, İshak`ın arkasından da Yakub`u müjdeledik.”

İbrahim peygamberin misafirlerine sunduğu buzağı, bu ayette “haniyz” sözcüğüyle, Zariyat suresinin 26. ayetinde ise “semiyn” sözcüğüyle nitelenmiştir. Gelenekçiler bu iki nitelemeyi sırasıyla; “kızartılmış” ve “semiz” olarak aktarmışlar ama koskoca buzağının kızartılamayacağını ve aynı buzağıyı niteleyen “kızartılmış” ifadesi ile, ancak canlı bir hayvan için kullanılan “semiz” ifadesi arasındaki çelişkiyi hiç dikkate almayarak bariz bir hata içine düşmüşlerdir. Çünkü birinci olarak, misafire tavuk kızartılıp ikram edilmesi, hatta kuzu kızartılıp ikram edilmesi makuldür ama bir buzağının kızartılıp bütünüyle ikram edilmesi akıllardan uzaktır. İkinci olarak da, gelenekçilerin nitelemelerine göre bu buzağı, konumuz olan ayette “kızartılmış” yani ölüdür, Zariyat suresinin 26. ayetinde ise “semiz” yani canlıdır. Bu durumda iki ayet arasında resmen bir çelişki söz konusu olmaktadır ki, bu asla mümkün değildir.

Bize göre burada “buzağı” sözcüğüyle kastedilen anlamın teviline, buzağının sıfatları olarak bildirilen “haniyz” ve “semiyn” sözcüklerinin gerçek anlamlarından yola çıkarak ulaşmak gerekmektedir.

الحنيذHaniyz

“الحنيذ Haniyz” sözcüğü; “arıtılmış, içindeki fazlalıklar atılmış” demektir. Sözcük ilk olarak “atı terletme” anlamında kullanılmış olup daha sonra Araplar, “Güneş’in insanı terletmesi”ni de, “etin sıcak taşlara sıkıştırılarak suyunun giderilmesi, akışkanlığının kaybettirilmesi” işlemini de bu sözcükle ifade etmişlerdir. (Lisan 2/624, 625. El Müfredat/ 133)

Buna göre “الحنيذ haniyz”; “bir nesnenin içindeki fazlalıkların, özellikle de nesneyi bozacak şeylerin atılması” anlamına gelmekte, dolayısıyla ayetteki “haniyz” sözcüğü meful anlamıyla; “arıtılmış, içinde zararlı maddeler bulunmayan, saf hâle getirilmiş” demek olmaktadır.
Fakat klâsik eserlerde, sözcüğünü esas anlamı dikkate alınmadığı gibi, “kurutulmuş” anlamına bile itibar edilmemiş, sözcük “ateşte kızartılmış” anlamında kullanılmıştır.

السّمينSemiyn

Bu sözcük “zayıf”lığın karşıtı olup, güç kaynağı olması sebebiyle “yağ”a da “ سمنsemen” denir. (Lisan 4/692, 693. el Müfredat/243).

O hâlde Zariyat suresinin 26. ayetinde geçen “ السّمينes semiiyn” ifadesi, “fail kalıp” anlamıyla; “güç veren” demektir.

Buradaki buzağı altındır

Buzağının sıfatları olarak verilen her iki sözcüğün yukarıda belirttiğimiz anlamları birleştirildiğinde, buradaki buzağının; “saf hâlde bulunduğu” ve “güç verdiği” görülmektedir ki, biz bu buzağının tıpkı A’raf suresindeki “aldatıcı sesi olan ceset buzağı” gibi “altın” olduğu kanaatini taşımaktayız. Yani bizim tevilimize göre, İbrahim peygamber müjdeci elçilere, müjdelik olarak “altın” vermiştir.

70. ayet
Sonra da onların ona uzanmadığını görünce, onları yadırgadı ve içinde onlara karşı bir korku uyandı. Onlar; “Korkma, şüphesiz biz Lut’un kavmine gönderildik.” dediler.


Ayetten anlaşıldığına göre, İbrahim peygamberin ikram olarak takdim ettiğine (‘altın’a), misafirleri (elçiler) el sürmemişler, daha doğrusu sürememişlerdir. Çünkü onlar elçidir ve daha evvel birçok ayette bildirildiği gibi, elçilerin hizmetlerine karşılık herhangi bir ücret almaları söz konusu değildir.

Misafirlerin, verilen hediyeyi almamaları üzerine İbrahim peygamberin korkmasından ise; o günün geleneğinde verilen hediyenin, yapılan ikramın reddedilmesinin, husumet ve düşmanlık belirtisi sayıldığı anlaşılmaktadır. İşte İbrahim peygamber, misafirlerin elçi olduğunu, yani gaybı bilemediği için, geleneğe göre düşmanca sayılan bu davranış konusunda korkuya kapılmıştır. Bu durumdan bir de şu sonuç çıkmaktadır: Allah bildirmediği sürece peygamberle¬rin gaybı bilmeleri mümkün değildir.

Kıssanın buraya kadarki bölümü Hicr suresinde, bazı ek bilgilerle şu şekilde nakledilmiştir:

Hicr; 51-58:Ve onlara (kullarıma), İbrahim’in misafirlerinden haber ver. Hani onlar (İbrahim’in misafirleri), İbrahim`in yanına girdiler de “Selâm!” demişlerdi. O (İbrahim); “ Şüphesiz biz sizden korkanlarız.” demişti. Onlar (İbrahim’in misafirleri); “Korkma! Şüphesiz biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz.” dediler.O (İbrahim) dedi ki: “Bana ihtiyarlık gelmişken mi beni müjdeliyorsunuz. Peki neye dayanarak beni müjdeliyorsunuz?” Onlar (İbrahim’in misafirleri); “Seni gerçekle müjdeliyoruz. Ümidini kesenlerden olma!” dediler.O (İbrahim) dedi ki: “Rabbimin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?”O (İbrahim); “Ey gönderilmişler (elçiler)! İşiniz nedir?” dedi.Onlar (elçiler): “Şüphesiz biz suçlu bir kavme gönderildik. 

Kitab-ı Mukaddes’te yazılanlar ise Kur’an’a uymamaktadır:

Tekvin; 18. Bab:

18İbrahim günün sıcak saatlerinde Mamre meşeliğindeki çadırının önünde otururken, RAB kendisine göründü.

2 İbrahim karşısında üç adamın durduğunu gördü. Onları görür görmez karşılamaya koştu. Yere kapanarak birine,

3 "Ey efendim, eğer gözünde lütuf bulduysam, lütfen kulunun yanından ayrılma" dedi,

4 "Biraz su getirteyim, ayaklarınızı yıkayın. Şu ağacın altında dinlenin.

5 Madem kulunuza konuk geldiniz, bırakın size yiyecek bir şeyler getireyim. Biraz dinlendikten sonra yolunuza devam edersiniz." Adamlar, "Peki, dediğin gibi olsun" dediler.

6 İbrahim hemen çadıra, Sara`nın yanına gitti. Ona, "Hemen üç sea ince un al, yoğurup pide yap" dedi.

7 Ardından sığırlara koştu. Körpe ve besili bir buzağı seçip uşağına verdi. Uşak buzağıyı hemen hazırladı.

8 İBRAHİM HAZIRLANAN BUZAĞIYI YOĞURT VE SÜTLE BİRLİKTE GÖTÜRÜP KONUKLARININ ÖNÜNE KOYDU. ONLAR YERKEN, O DA YANLARINDA, AĞACIN ALTINDA BEKLEDİ.

9 Konuklar, "Karın Sara nerede?" diye sordular. İbrahim, "Çadırda" diye yanıtladı.

10 RAB, "Gelecek yıl bu zaman kesinlikle yanına döneceğim" dedi, "O zaman karın Sara`nın bir oğlu olacak." Sara RAB`bin arkasında, çadırın girişinde durmuş, dinliyordu.

11 İbrahim`le Sara kocamışlardı, yaşları hayli ileriydi. Sara âdetten kesilmişti.

12 İçin için gülerek, "Bu yaştan sonra bu zevki tadabilir miyim?" diye düşündü, "Üstelik efendim de yaşlı."

13 RAB İbrahim`e sordu: "Sara niçin, `Bu yaştan sonra gerçekten çocuk sahibi mi olacağım!` diyerek güldü?

14 RAB için olanaksız bir şey var mı? Belirlenen vakitte, gelecek yıl bu zaman yanına döndüğümde Sara`nın bir oğlu olacak."

15 Sara korktu, "Gülmedim" diyerek yalan söyledi. RAB, "Hayır, güldün" dedi.


Konumuz olan 70. ayette “Lut kavmi” olarak geçen halk, aslında Lut peygamberin soyca mensup olduğu kavim değildir. Çünkü Lut peygamber, tıpkı İbrahim peygamber gibi güney Babil`deki Ur şehrinin yerlilerindendir ve amcasıyla beraber oradan göç etmiştir. Dolayısıyla Kur’an’da geçen “Lut kavmi” tabirleri, Lut peygamberin göç ederek geldiği ve orada yaşarken elçilikle görevlendirildiği şehrin (ülkenin) sakinlerini ifade etmektedir ki, tarihî kayıtlara göre bu şehir (ülke) Sodom şehridir.

71. ayet
Ve onun (İbrahim`in) karısı ayaklanmıştı, gülüverdi. Sonra ona İshak`ı, İshak`ın arkasından da Yakub`u müjdeledik. 


Bu ayet teknik yönüyle, 69. ayetin birinci bölümüne yapılmış bir göndermedir. Yani İbrahim peygamberin karısının bu ayette yaptığı bildirilen davranışı (gülüvermesi), 69. ayetin birinci bölümündeki İbrahim peygamber ile elçilerin selâmlaşması ve elçilerin müjdeyi vermesi üzerine olmuştur. Başka bir ifade ile, İbrahim peygamberin karısı, elçilerin verdiği müjdeyi duyunca buna gülmüştür. Burada 71. ayetten 69. ayete yapılan gönderme, Zariyat suresinde de 29. ayetten 25. ayete yapılmıştır. İbrahim peygamberin, burada 69. ayetin ikinci bölümünde, Zariyat suresinde de 26. ayette belirtilen müjdelik teklifi ise, karısının gülmesinden sonradır.

71. ayette üzerinde durulması lâzım gelen iki nokta mevcut olup bunlar; İbrahim peygamberin karısının “gülmesi” ve “kaime”liğidir:

İbrahim peygamberin karısının gülmesi

Ayette geçen “ ضحكتdahıket” sözcüğü; “gülmek” demektir. “Gülmek” ise, tebessüm olmayıp, dişlerin görüneceği şekilde sesli olarak yapılan bir davranıştır. Nitekim İbrahim peygamberin karısı, gülüvermesinin ardından 72. ayette bildirilen konuşmasında, kendisinin “acuz”luğu ve kocasının yaşlılığı sebebiyle müjdeyi çok tuhaf bulduğunu söylemiştir. Yani, elçilerin İbrahim peygambere verdiği müjde, İbrahim peygamberin karısının çok tuhafına gitmiş ve yaşlı kocasından bir çocuk sahibi olacağı haberi onu kahkahalarla güldürmüştür.

Ne var ki klâsik eserlerin birçoğunda “dahıket” sözcüğü şu anlamlara çekilmiştir:

Yüce Allah`ın: "Güldü" buyruğu ile ilgili olarak Mücahid ve İkrime; müjdenin tahakkuku için ay halinden kesilmiş iken, ay hali oldu diye, açıklamışlardır Dilbilginleri ise bunun, bu anlama geldiği konusuyla ilgili olarak şu beyiti naklederler:
………
Cumhur İse der ki: Burada bildiğimiz "gülmek" kastedilmektedir. Ancak bunun mahiyeti hakkında farklı görüşler vardır. Bunun hayret ve şaşkınlık ifade eden gülmek olduğu söylenmiştir. (Kurtubi; elCamiu li Ahkami’l Kur’an …….)
Mukatil de der ki: Hz. İbrahim, misafirlerine hizmet ederken ve ihtişamıyla ortada iken üç kişiden korkması ve titremesine gülmüştü, çünkü Hz. İbrahim tek başına yüz kişiye bedel kabul ediliyordu.

Yine (Mukatil) der ki: Sözlükte bu kelimenin ay hali anlamına gelmesi uygun değildir. Ebu Ubeyd ve el-Ferrâ da bu anlamı kabul etmezler. el-Ferrâ der ki: Ben bu kelimenin bu anlamını güvenilir birisinden işitmiş değilim. Bu olsa olsa bir kinaye olabilir. (Kurtubi; elCamiu li Ahkami’l Kur’an ……)

Kıssanın buradaki bölümü ile ilgili olarak bir çok olay ortaya atılmıştır. Ama bunlar gerçek dışı oldukları için biz onların naklinde yarar görmüyoruz.

İbrahim peygamberin karısının ayaklanmışlığı

Ayette İbrahim peygamberin karısının “ قائمةkaime” olduğu ifade edilmiştir. Bu ifade mealciler tarafından genellikle “ayakta dikiliyordu” şeklinde anlaşılmış ve çevrilmiştir. Hâlbuki kıssadaki anlatıma göre olayların gelişiminde İbrahim peygamberin karısının ayakta durmasının veya oturmasının yahut da yatmasının hiç önemi yoktur. Dolayısıyla buradaki “kaime” ifadesinin başka bir anlamı olmalıdır.

Bize göre buradaki “kaimelik”; “ayaklanmışlığı, baş kaldırmışlığı” ifade etmektedir ve İbrahim peygamberin karısının “kaime” oluşu da onun, kocası ile arasının açıklığını anlatmaktadır. Yani bu ifade ile; İbrahim peygamber ile karısının ayrılma, boşanma safhasında oldukları belirtilmiş olmaktadır. Nitekim “kıyam” sözcüğü “siyasî baş kaldırma” anlamında olup, sözcüğün Kur’an’da bu anlamda kullanıldığı birçok ayet vardır:

Cinn; 19:Ve şu bir gerçek ki Allah’ın kulu (Peygamber) O’na çağırarak ayaklandığı (harekete geçtiği) zaman onlar (“cinn” den bir grup) onun etrafında neredeyse bir keçe olacaklar (kenetlenecekler).

Kehf; 14:Ve Biz onlar ayaklanıp da; “Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O’nun astlarına ilâh olarak yalvarmayız, yoksa kesinlikle saçma sapan konuşmuş oluruz.” dediklerinde, onların kalplerini sağlamlaştırdık.

Maide; 97:Allah, Kâbe’yi; o Beyt-i Haram’ı, haram ayı, heydi (hacda oraya hediye olarak kesilen hayvanı) ve (kurbanlardaki) gerdanlıkları insanlar için bir ayağa kalkış kıldı. Bu, Allah’ın göklerde ve yerde olan her şeyi bildiğini ve Allah’ın her şeyi hakkıyla bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir.

Bakara; 125:Ve Biz bir zaman bu Beyt’i, insanlar için bir sevap kazanma ve bir güven yeri kılmıştık. Siz de İbrahim’in makamından kendinize bir namazgâh edinin. Ve Biz İbrahim ile İsmail’e; “Beytimi, hem tavaf edenler için, hem ibadete kapananlar için, hem de secde edişin hanifleri (Allah’a boyun eğmeyi sağlayan hanifler) için tertemiz tutunuz.” diye ahit almıştık

Hacc; 26: Bir zamanlar İbrahim için, o evin yerini, şöyle diyerek hazırlamıştık: Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükû-secde edenler için temizle.

Şuara; 218: O ki görüyor seni kıyam ettiğin zaman.

Zariyat; 45: Artık onlar, ne kendi kendilerine ayağa kalkabildiler, ne de yardım gördüler.

Âl-i Imran; 97: Açık-seçik deliller, İbrahim'in makamı vardır orada. Oraya giren, güvene ermiş olur. Yoluna gücü yetenin o evi ziyaret etmesi, insanlar üzerinde Allah'ın bir hakkıdır. Kim nankörlük ederse hiç kuşkusuz, Allah bütün âlemlere muhtaç olmayacak bir Ganî'dir.

Bu konudaki klâsik eserlerde yer alan nakiller ise, tamamen Kitab-ı Mukaddes kaynaklıdır:

Tekvin 18/ 12-15:

12 İçin için gülerek, "Bu yaştan sonra bu zevki tadabilir miyim?" diye düşündü, "Üstelik efendim de yaşlı."

13 RAB İbrahim`e sordu: "Sara niçin, `Bu yaştan sonra gerçekten çocuk sahibi mi olacağım!` diyerek güldü?

14 RAB için olanaksız bir şey var mı? Belirlenen vakitte, gelecek yıl bu zaman yanına döndüğümde Sara`nın bir oğlu olacak."

15 Sara korktu, "Gülmedim" diyerek yalan söyledi. RAB, "Hayır, güldün" dedi.

72, 73. ayet
72 – O (İbrahim’in karısı) dedi ki: “Vay be! Ben mi doğuracağım! Ben bir “acuz”um (kocası işe yaramaz bir zavallıyım, bahtsız bir karıyım). Şu kocam da yaşlı bir adam iken! Şüphesiz bu, çok tuhaf bir şey!”
73 - Onlar (elçiler); “Sen Allah`ın işinden mi şaşıyorsun? Allah`ın rahmeti ve bollukları üzerinizdedir. Ey ev halkı! Şüphesiz ki O, Hamid’tir (övülmeye lâyıktır), Mecid’tir (cömertliği boldur).” dediler.


Bu ayetlerde, İbrahim peygamberin karısının verilen müjdeye yukarıda değindiğimiz şekildeki tepkisi ve elçilerin de bu tepkiye karşı cevapları yer almaktadır.

İbrahim peygamberin karısı burada, kendisini “acuz”, İbrahim peygamberi de “şeyh (yaşlı biri)” olarak nitelemiş ve verilen müjdenin gerçekleşemeyeceğini ileri sürmüştür. Bu nitelemeler dikkate alınarak Zariyat suresindeki sıfatlara bakıldığında, oradaki “acuz” sıfatını yine İbrahim peygamberin karısına, “akim” sıfatını ise İbrahim peygambere izafe etmek gerekmektedir. Bu durumda İbrahim peygamber, karısı tarafından hem “yaşlı” hem de “kısır” olarak nitelenmiş olmaktadır.

İbrahim peygamberin çocuklarından İsmail’in, burada müjdelenen İshak’tan evvel doğduğuna dair elde bir kanıt bulunmamaktadır. Muhtemeldir ki İsmail bu müjdeden sonra, İbrahim peygamberin kısırlığı Allah tarafından giderildikten sonra doğmuştur.

“ العجوزAcuz” sözcüğü

“العجوز Acuz” sözcüğü; “yaşlı” demek olduğu gibi, “geniş kalçalı” veya “kocası yaşlı, kendine uygun kocası olmayan, dengini bulmamış, zavallı, bahtsız, kara bahtlı genç hanım” anlamlarına da gelmektedir. (Lisanü’l Arab; c.6, s. 99)
Bizim konumuza ise, yukarıdaki anlamların sonuncusu uygun düşmektedir. Çünkü İbrahim peygamberin karısının 72. ayette bildirilen “Vay be! Ben mi doğuracağım! Ben bir “acuz”um (kocası işe yaramaz bir zavallıyım, bahtsız bir karıyım). Şu kocam da yaşlı bir adam iken! Şüphesiz bu, çok tuhaf bir şey!” şeklindeki sözleri, onun genç, doğurmaya elverişli bir kadın olduğunu göstermekte, buna karşılık İbrahim peygamberi ise yaşlı (Zariyat; 26’ya göre akim; kısır) biri olarak tanıtmaktadır. Dolayısıyla İbrahim peygamberin karısı, kocasının yaşlılığı ve kısırlığı dolayısıyla verilen müjdeye gülmüştür. Onun anlayışı, içinde bulunduğu durum sebebiyle kendisini nitelediği “acuz” sözcüğünü; “zavallı, çileli, dengini bulmamış” anlamında kullanmış olmasını gerektirmektedir. Nitekim Hicr suresinde, müjdeye şaşıran İbrahim peygamber de, şaşkınlığına gerekçe olarak yaşlılığını göstermiş, karısı ile ilgili bir açıklama yapmamıştır.

Hicr; 51-56:Ve onlara (kullarıma), İbrahim’in misafirlerinden haber ver. Hani onlar (İbrahim’in misafirleri), İbrahim`in yanına girdiler de “Selâm!” demişlerdi. O İbrahim); “ Şüphesiz biz sizden korkanlarız.” demişti. Onlar (İbrahim’in misafirleri); “Korkma! Şüphesiz biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz.” dediler.O (İbrahim) dedi ki: “BANA İHTİYARLIK GELMİŞKEN mi beni müjdeliyorsunuz. Peki neye dayanarak beni müjdeliyorsunuz?” Onlar (İbrahim’in misafirleri); “Seni gerçekle müjdeliyoruz. Ümidini kesenlerden olma!” dediler.O (İbrahim) dedi ki: “Rabbimin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?”

Klâsik eserlerde ise bu konuya dair mesnetsiz nakiller mevcuttur:

Mücahid der ki: O vakit Hz. Sara doksandokuz yaşında idi. İbn İshak da doksan yaşında idi, demektedir. Bundan başka görüşler de vardır.
………
Denildiğine göre; Hz. İbrahim de yüzyirmi yaşında idi. Onun yüz yaşında olduğu da söylenmiştir. Mücahid`in görüşüne göre Hz, Sara`dan sadece bir yaş büyük idi. Denildiğine göre Hz. Sara`nın "ve şu eşim de bir ihtiyar İken" sözleri ile kendisine yaklaşmadığını üstü kapalı ifade etmiştir. Hz. İbrahim`in hanımı olan Hz. Sara, Hârân`ın kızıdır. Hârân, Nâhûr`un oğlu, o Şârû`un, o Arğû`nun, o da Fâliğ`in oğludur. Sara, Hz. İbrahim`in amcasının kızıdır. (Kurtubi; elCamiu li Ahkami’l Kur’an)

74, 75. ayet
Sonra İbrahim’den korku iyice geçip gidince ve kendisine müjde gelince, Bizimle Lut kavmi hakkında mücadeleye başladı.Şüphesiz İbrahim, çok yumuşak huylu ve çok yufka yürekli (kendini ???


Bu ayetlerden; elçilerin kimlikleri ve aslî görevleri, yani esas olarak nereye ve ne için gittikleri belli olunca, artık İbrahim peygamberin kendi adına bir korkusu kalmamış olduğu, ama bu kez de Lut kavminin helâk edileceğini öğrendiğinden, onların helâk edilmemesi için mücadeleye başladığı anlaşılmaktadır.

Ankebut; 31, 32:
Ve elçilerimiz İbrahim`e müjdeyi getirdiklerinde; “Biz bu kentin halkını helâk edeceğiz.” dediler. -Şüphesiz oranın halkı zalimler idiler.-
O (İbrahim); “Şüphesiz orada Lut var!” dedi. Onlar; “Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve geride kalanlardan olan karısı dışındaki ailesini elbette kurtaracağız.” dediler.

75. ayette açıkça belirtildiği gibi, İbrahim peygamber yumuşak huylu, yufka yürekli birisidir. İşte bu sebeple, yani helâk edileceklere acıdığı için elçilerle mücadeleye girmiştir. Kitab-ı Mukaddes’te ise bu mücadele, Allah’la yapılan bir pazarlık şekline sokulmuştur:

Tekvin /18: 23-32:

23 RAB`be yaklaşarak, "Haklıyı da haksızla birlikte mi yok edeceksin? diye sordu,

24 "Kentte elli doğru kişi var diyelim. Orayı gerçekten yok edecek misin? İçindeki elli doğru kişinin hatırı için kenti bağışlamayacak mısın?

25 Senden uzak olsun bu. Haklıyı, haksızı aynı kefeye koyarak haksızın yanında haklıyı da öldürmek senden uzak olsun. Bütün dünyayı yargılayan adil olmalı."

26 RAB, "Eğer Sodom`da elli doğru kişi bulursam, onların hatırına bütün kenti bağışlayacağım" diye karşılık verdi.

27 İbrahim, "Ben toz ve külüm, bir hiçim" dedi, "Ama seninle konuşma yürekliliğini göstereceğim.

28 Kırk beş doğru kişi var diyelim, beş kişi için bütün kenti yok mu edeceksin?" RAB, "Eğer kentte kırk beş doğru kişi bulursam, orayı yok etmeyeceğim" dedi.

29 İbrahim yine sordu: "Ya kırk kişi bulursan?" RAB, "O kırk kişinin hatırı için hiçbir şey yapmayacağım" diye yanıt verdi.

30 İbrahim, "Ya Rab, öfkelenme ama, otuz kişi var diyelim?" dedi. RAB, "Otuz kişi bulursam, kente dokunmayacağım" diye yanıt verdi.

31 İbrahim, "Ya Rab, lütfen konuşma yürekliliğimi bağışla" dedi, "Eğer yirmi kişi bulursan?" RAB, "Yirmi kişinin hatırı için kenti yok etmeyeceğim" diye yanıt verdi.

32 İbrahim, "Ya Rab, öfkelenme ama, bir kez daha konuşacağım" dedi, "Eğer on kişi bulursan?" RAB, "On kişinin hatırı için kenti yok etmeyeceğim" diye yanıt verdi.

76. ayet.
-“Ey İbrahim! Bundan vazgeç. Şüphesiz Rabbinin emri kesin olarak geldi ve hiç şüphesiz onlar; onlara geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azap gelecektir.-


Bu ayet, kendileriyle mücadeleye girişen İbrahim peygambere elçilerin verdiği bir cevap olabileceği gibi, Rabbimizin, kıssanın sonunda İbrahim peygamberi muhatap alarak tüm zamanların insanlarına verdiği genel bir mesaj da olabilir. Bu takdirde ise ayette, Allah’tan istenecek şeylerin hangi şartlarda isteneceği ifade edilmiş olmaktadır ki böyle bir ifade, farklı bir üslûpla Tövbe suresinde de yer almıştır:

Tövbe; 113, 114:
Kendilerine, cehennem ashabı oldukları iyice belli olduktan sonra peygambere ve iman etmiş kişilere, akraba bile olsalar, müşrikler için istiğfar etmek yoktur.
İbrahim`in babası için istiğfar etmesi de yalnızca ona vermiş olduğu bir sözden dolayı idi. Sonra onun Allah için bir düşmanı olduğu kendisine açıkça belli olunca ondan (istiğfardan) vazgeçti. Şüphesiz İbrahim, çok içli, çok halim birisi idi.

Netice olarak 76. ayette bildirilen karar, ilm-i ilâhiye göre verilmiş bir karar olup dönüşü mümkün değildir. Onun için yalvarıp yakarmanın anlamı yoktur.

Kaynak:www.istekuran.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder