HAZRETİ İBRAHİM PEYGAMBERİ
ATEŞ YAKTI
29/25- (İbrahim) Dedi ki:
"Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı
olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi inkar
edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir
ve hiçbir yardımcınız yoktur."
21/69- Biz de dedik ki:
"Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik ol."
Kuranda Sanatsal olarak
anlatılan kıssalardan birisi de Hazreti İbrahim’in ateşe atılıp da ateş
yakmadığı ile ilgili kıssadır. Halk dilinde İbrahim peygamberin Ateşe
atılmasıyla ilgili Güzel bir çalışma yapan kurt oğlu kardeşimizden örnek bir
klasik din anlayışının hazreti İbrahim kıssası ile ilgili bölümünü buraya
aktarmaya çalışalım.
ATEŞLE’SINANAN’SU’İLEKUTSANAN’ŞEHİR
Mehmet KURTOĞLU başlıklı
makale.
Anlatılanlara göre
şehirler kurulurken kutsal mekânlar merkez alınırmış. Şehir böylece bir
kutsalın çevresinde doğup büyürmüş. Bu anlamda Urfa, iç kalenin hemen altında
bulunan ve İbrahim söylencesiyle özdeşleşen mağara, ateş ve su kutsalı
etrafında şekillenmiştir. Damlacık dağından başlayıp, kutsal su ve mağara
figürüyle bir ehram gibi yayılan şehir, hiç kuşkusuz tarih boyunca hep dinsel
bir merkez olmuştur
Ateş ve su Urfa’nın
kaderini belirleyen unsur olarak bugünkü davranışını daha açık ifadeyle şehrin
kimliğini oluşturmuştur. Urfa’nın ateşle sınanması İbrahim Peygamber kıssasıyla
başlamış, o gün bugündür Urfa hep ateşle sınanmıştır. Bilindiği gibi Babil
Kralı Nemrut, bir gün bir rüya görür ve bu rüyasını müneccimlerine yorumlatır.
Müneccimler yıl içinde doğacak bir erkek çocuğunun tahtını sarsacağını ve
ilahlığına son vereceğini söylerler. Bunun üzerine Nemrut, o yıl içinde doğacak
bütün erkek çocukların öldürülmesini emreder. İbrahim peygambere gebe kalan
annesi onu Nemrut’un şerrinden korumak için Damlacık dağının eteklerinde
bulunan mağarada gizlice doğurur. Her gün bir ceylan gelip İbrahim Peygamberi
emzirir. İbrahim Peygamber büyür, tek Allah inancını aklıyla bulur ve Nemrut’un
ilahlığını ret eder, tevhit akidesini yaymaya çalışır. Bunun üzerine Nemrut’un
gazabına uğrar. Nemrut İbrahim peygamberi yolundan döndürmek istese de başarılı
olamaz ve onu ateşe atarak cezalandırmak ister. Rivayete göre altı ay boyunca
bütün hayvanlara odun taşıtıp Urfa kalesinin hemen eteğinde büyük bir ateş
yakar. Ve İbrahim Peygamberi ateşe atar. Allah (cc) ateşe : “Ey ateş İbrahim’e
karşı sakin ve selamet ol” der. Ateş su odunlar balık olur. İbrahim’in ateşe
atıldığını gören Nemrut’un kızı İbrahim Peygambere gizliden iman etmiş ve onu
sevmiştir. O da babasının yaptıklarına dayanamaz İbrahim Peygamber ile birlikte
kendini ateşe atar. Onun düştüğü yerde de küçük bir göl oluşur. Bu göle
Züleyha’nın gözyaşları anlamına gelen Aynzüleyha adı verilir. Urfa’nın ateşle
imtihanı ve su ile kutsanması böylece başlar ve tarih boyunca da böyle devam
eder
Hazreti İbrahim ile ilgili
kıssa toplumlarda genelde böyle anlatılır. Ve böyle anlaşılır. Kıssada hazreti
İbrahim’i ateşe atan nemrut ona olan öfkesini onu yakarak yok etmekle almak
istediği bellidir. İnsanoğlunun var oluşundan bu tarafa mutlaka her peygamberin
karşısına ya bir firavun ya bir nemrut ya bir ebu lehep ya da bir Belkıs
çıkmıştır. Ama gerçek olan odur ki Peygamberlerin mesajına duyarlı olan veya
mesajı kabullenmeye istekli olan toplumlarda peygamberin yanında olanlar var oldukça
ve o resulleri etten duvarla korudukları zamanlarda. O topluluklarda güç ve
iktidar kurmuşlar. Ve mazlumlar o peygamberler zamanında rahat bir nefes
almışlardır. Eğer toplumlar peygamberler geldikleri zamanlarda mesajlara karşı
duyarlı değillerse de o peygamberler ses getirememişlerdir. İşte Kuranda
insanoğlunun var oluşundan bu tarafa binlerce peygamberler gelip geçtikleri
halde zikredilen peygamber sayısı yirmi beşi geçmemektedir. Bunun sebebi
Kıssası olan ve ses getiren ve gelecek nesillerdeki toplumlara örnek
davranışlar oluşturan peygamberler zikredilmiştir. Diğerleri de Toplumları
ilgilendiren bir kıssası oluşmadığı için tarih sahnesinden silinip
gitmişlerdir.
40/78- Andolsun, Biz
senden önce elçiler gönderdik; onlardan kimini sana aktarıp-anlattık ve kimini
anlatmadık. Herhangi bir elçiye, Allah'ın izni olmaksızın bir ayeti getirmek
olacak şey değildir. Allah'ın emri geldiği zaman hak ile hüküm verilir ve işte
burada (hakkı) iptal etmekte (istekli) olanlar hüsrana uğramışlardır.
Hazreti İbrahim peygamber’in
Ateşe atılmasıyla ilgili konuyu anlatırken onun getirdiği din ve yaşam
biçiminden söz etmemek haksızlık olur, kanaatindeyim. Bilindiği gibi, islam
toplumlarında veya Yahudi Hıristiyanlarda genelde kendi peygamberlerine karşı
sevgi ve ihtiramı daha ön plana çıkararak İlah edinmişlerdir. Allah Kuranda
Peygamberlerin yerini ve konumunu tanımlarken onları bir yere oturtmuştur.
Kimsenin Allahın koyduğu yerden bir kelimeyi kaldırıp başka bir yere koymaya
hakkı yoktur.
9/30- Yahudiler:
"Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih
Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar,
bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları
kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?
9/31- Onlar, Allah'ı
bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rablar (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu
Mesih'i de. Oysa onlar, tek olan bir İlah'a ibadet etmekten başka bir şeyle
emrolunmadılar. O'ndan başka İlah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden
Yücedir.
Hazreti İbrahim peygamber.
Tek başına bir ümmetti. Onun Anası Babası, yakınları, hepsi putlara tapıyordu.
İnsanların Kendi öz yapılarına Allahın yerleştirmiş olduğu, tevhit inancı
Toplumların ve çevrelerin baskısı ve anlayışlarıyla örtülü olarak
kapatılmıştır. Allah Diğer bütün müşrik toplumlara da bir model olması
açısından İbrahim peygamberdeki örnekliği bize anlatıyor.
60/4- İbrahim ve onunla
birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır. Hani kendi kavimlerine
demişlerdi ki: "Biz, sizlerden ve Allah'ın dışında taptıklarınızdan
gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp-inkar ettik. Sizinle aramızda, siz
Allah'a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş
göstermiştir." Ancak İbrahim'in babasına: "Sana bağışlanma
dileyeceğim, ama Allah'tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm
yetmez." demesi hariç. "Ey Rabbimiz, biz Sana tevekkül ettik ve
'içten Sana yöneldik.' Dönüş Sanadır."
Yerleri ve gökleri yaratan
Allah olduğu halde, En Çok saygı duyulmaya en çok hürmet edilmeye en çok ibadet
edilmeye, Layık Olması Gereken Allah olduğu halde, İnsanların çıkıp da Allahın
Yarattıklarından bazılarını ilah edinerek, Allahın denginde veya Allahın
üzerinde bir sevgi ve ihtiramla çıkmak büyük bir adaletsizlik ve haksızlıktır.
Allah Buna Şirk demektedir. Şirk de Allah’ın Hiç Hoşuna gitmeyen büyük
günahlardan birsidir.
4/48- Gerçekten, Allah,
Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini
bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş
olur.
İnsanların Öz yapısına
Allahın yerleştirmiş olduğu takva duygusu, bir başka deyişle fıtratı, Asla
Allahın dışında yaratıklardan her hangi birisini ilah edinilmesine razı olmaz.
İşte Hazreti İbrahim’de ki, Tevhit inancı doruk noktasına ulaşarak onları test
ettikten sonra, bütün yakınlarının baskı ve zulümlerine rağmen Korkusuzca ve
açık yüreklilikle tek başına olmasına rağmen ben sizin şirk koştuklarınızdan
uzağım diyebilmiştir.
16/120- Gerçek şu ki,
İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi
ve o müşriklerden değildi. Her akıllı olan insan yol seçmede kendi kendisine
yetkili ve sorumludur. Bütün dünyadaki insanlar ve cinler bir araya toplansalar
insanın kendisi istemedikçe onu doğruya ve yanlışa götüremezler. İşte Allahın
İnsanların yol seçme özgürlüğünü Aklını takvasını ve fıskını vererek kendisine
bırakmıştır. Daha önce de değişik konularda bahsettiğim gibi, insanın diğer
varlıklardan ayıran en bariz özelliklerinden olan aklı takvası ve fıskıdır.
İnsana iki teklif Gelir. Bir teklif takvadan gelmektedir. Bir teklif de
iblisten gelmektedir. Dünya hayatında Allah insanın her iki teklifi de
değerlendirip yol seçmesi durumunda, müdahale etmektedir. İşte onun her iki
yöne karşı eğilimi onun meleklerden ayrılarak imtihana tabi tutulmasına sebep
olmaktadır. Böylece her iki yolda yürüyen insanların, birbirleriyle hem söylem
hem de eylem bakımından farklılaşması birbirlerine karşı soğuk rüzgârlar
esmesine neden olmaktadır. İnsanların önce kendilerinde oluşturdukları herhangi
bir yöne gitmede karar verme, kişilik oluşturma, durumları toplumlar içerisinde
,ister istemez farklı guruplaşmaya yol açmaktadır.Allaha göre insanlardaki
birebirlerine karşı olan üstünlükleri ne herhangi bir ırktan ne mal ve
mülkünden ne güzelliğinden ne renginden dolayı değil, onlardaki üstünlük
farkını bulunmuş oldukları konumlardaki rolün Allahın rızasına uygun olarak,
oynanıp oynanmaması ile farklılaşmaktadır.
49/13- Ey insanlar,
gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle
tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah
Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en
ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.
İşte biri birinden, takva
ile ayrışan farklılaşan insanların yol göstericisi velisi Allah tır. O
İnsanlara peygamber ve kitaplarla nerde nasıl davranması gerektiğini en güzel
bir biçimde bir proje hazırlayarak iman edenlerin önüne koymuştur. İşte Allah
bu proje ile inanları kendisine düşman olan şeytan ve dostlarını tanımlayarak
onlara karşı nasıl bir tutum izleyeceklerini göndermiş olduğu vahiylerle
uyararak, varılmak istenen hedefe sağ salim ulaştırılmasını istemektedir.
Bilindiği gibi dünya hayatı Doğumla ölüm arasında bir zaman dilimiyle
sınırlıdır. Kimin nerde ne zaman nasıl öleceğini, Allahtan başka kimse bilemez.
Belki bu ölüm anne karnında, belki ergenlik dönemine gelmeden, belki de
bunaklık dönemine kadar sürmektedir. Ama ondaki önemli olanın ne kadar yaşaması
değil önemli olanın ona ayrılmış olan, sorumlu olduğu yaşam diliminde Allaha
ibadet ve kulluğunu ne kadar yapıp ne kadar yapmadığıdır. İşte bütün
peygamberler insanlar için örnek olarak gösterilmiş ve seçildikleri dönem
itibariyle artık onlar halkı diriltmek için ölümü göze alan fedakar
kimselerdir.
22/5- Ey insanlar, eğer
dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan
yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış
biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça
göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde
tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına
erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte,
kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en
aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi
görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve
her güzel çiftten (ürünler) bitirir.
Peygamberler toplumlarda
müslüman olanların ilkidirler.6/14- De ki: "O, gökleri ve yeri yaratırken
ve O, (hep) besleyen (hiç) beslenmezken, ben Allah'tan başkasını mı veli
edineceğim?" De ki: "Bana gerçekten Müslüman olanların ilki olmam
emredildi ve: Sakın müşriklerden olma." (denildi.) İşte her müslümanım
diyen dünya hayatına geldiklerinde bazı başına gelecekleri göğüslenmek
zorundadırlar. Allah dünya hayatında müslüman olanlar, müslüman olmayanlar
tarafından devamlı işkence ve azap görmüşlerdir. Müslüman olmayanlarda ve
müslüman olduklarını ilan etseler de onların Müslümanlığı gırtlaktan aşağı
gitmeyenler devamlı müslüman olanlara işkence yapmışlar ve yerinden
yurtlarından sürmüşlerdir. İşte Allah dünya hayatında insanların kimilerini
kimileriyle def etmesi veya evrene koyduğu yasalarla iman etmeyenlere özel
olarak dünya hayatında bir ceza vermemektedir.
22/40- Onlar, yalnızca;
"Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından
sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi
(yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde
Allah'ın isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah
Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü
olandır, Aziz olandır.
35/45- Eğer Allah,
kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin)
sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye
kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah
Kendi kullarını göre
Görüldüğü gibi Dünya
hayatında Allah en sevdiklerine bile özel bir yardımda bulunmuyor. Ancak
Göndermiş olduğu peygamberlere iman eden mümin kullarını yardımcı olarak
göndermektedir. Öyle zamanlar oluyor ki toplumlar önde gelen firavun varı olan
zalimlerin baskısı altında içlerindeki takava duygusunu erkekleşerek açığa
çıkaramadıkları için erkek olan peygamberler toplumlarda yalnız kalmışlardır.
Hazreti Musa peygamberi Kardeşi Harun’la destekletip pazılarını güçlendirmiş ve
ya Davut peygambere zengin olması sebebiyle Anlatmayı kolaylaştırmış ve ona
anlatım çarpıcılığı vererek bazen toplumlarında Allahın dini yeşertmiştir.
Bilindiği gibi toplumlarda zengin ve makam sahibi olanların sözleri geçerli
olmaktadır. ve Mustazaf olanlar onların güdümünde hareket etmektedir. Allahın
dinini Allahın anlattığı anlamda kabullenenlerin sayısı çok azı teşkil
etmektedir. İslam toplumunda herkesin genelde bildiği gibi Mekke’de inananların
sayısı çok azdı. Çünkü iman ettim demekle önce bütün kazandıklarını iman
edenlerle gücü yettiği oranda paylaşmak ve her an gerektiği zaman canını
vermeye hazır hale gelmek demektir. Çünkü İman eden ve Salih amel işleyenler
için bu dünyanın arkasında bir de ebedi olan Ahiret âlemi var, onlar için
ölmekle veya kalmak arasında bir fark yoktur. Her iki halde de güzellik vardır.
Kazanırsa küfrün saldırılarını bertaraf etmekle dünyada güzellik vardır. Ölse
de Ahiret âleminde ebedi bir cennet vardır.
9/52- De ki: "Siz
bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını
mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle
size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz
biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz. Ayette kastedilen mana, kazanırlarsa
savaşta dünyada güzellik savaşı kaybederlerse ölürlerse Ahiret hayatında
güzellik vardır. Ama iman etmeyenler için dünya hayatında kaybederlerse bir
aşağılanma azap, vardır. Ölürlerse de Ahiret âleminde ebedi bir cehennem
vardır. Doğum ile ölüm arasındaki dünya hayatı ne kadar uzun olsa neye yarar ki
onlar dünya hayatında o yaşadıkları hayatı fark edemeyecekler bile.
Bu Ayetler ışığında.
Kuranda geçen değişik konulara geçtik ve bir şeyler anlatmaya çalıştık. Bu
Anlatılanların Hazreti İbrahim peygamberin ateşe atılıp yanıp yanmamasıyla ne
ilgisi var diye akla bir soru gelebilir. Öncelikle şu olayı iyi kavramak lazım.
Allah dünya hayatında iman eden ve insanların önderi olan peygamberleri özel
olarak koruyabilir, onları kendi katından zenginleştirebilir. Özel mucizeler
vererek onlardan kendine bağlı sevgili kullarını koruyup kollama gücüne elbette
sahiptir. Ama gel gelelim olaylar öylemi gelişmektedir.? Bakıyoruz Bütün
Peygamberler genel anlamda toplumların karşılarına çıktıklarında mutlaka önde
gelenler onların getirdiklerine karşı mücadele etmeyi kendilerine bir görev
olarak bilmişlerdir. Hazreti Musa peygambere firavun, Hazreti İbrahim
peygambere Nemrut, Hazreti Muhammet peygambere de ebu cehil ebu lehap gibileri
karşı çıkmışlardır. Bu İslam toplumlarında bir realitedir. Allahın Bir
sünnetidir.
17/77- (Bu,) Senden önce
gönderdiğimiz resullerimizin bir sünnetidir. Sünnetimizde bir değişiklik
bulamazsın.
17/16- Biz, bir ülkeyi
helak etmek istediğimiz zaman, onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine'
emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz
hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz. İşte burada önde gelen kâfirler
peygamberler geldikleri zaman en önce karşı çıkanlardır.
İster islam, isterse de
islam dışındaki müşrik ve ehli kitap toplumlarına genel olarak baktığımız
zaman, İnsanlar Allaha tapmayı bırakmışlar, kendilerine Allahın dışındaki
Allahın yarattıklarını ilah edinmeye başlamışlardır. Herkese sorsan hayır ben
Allaha taparım der. Ama fiili hayatlarına baktığımız zaman insanlar kendi heva
ve heveslerini veya hoşuna giden şeyleri Allahın önüne çıkarıp sevgi ve
ihtiramı daha çok onlara göstermektedirler.
7/189- O, sizi tek bir
nefisten yarattı ve kendisiyle durulup-yatışması için ondan eşini var etti. Onu
(eşini) örtüp-bürüyünce, o da bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi.
Nitekim ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah'a dua ettiler: "Eğer bize
salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız."
7/190- Ama O, onlara
(Adem'in çocukları erkek ve kadınlara) salih (bir çocuk) verince, kendilerine
verdiği şey konusunda O’na ortaklar kılmaya başladılar. Allah, onların şirk
koştuklarından Yücedir.
Tapmak demek belki bu
günkü insanların anladığı anlamda Allahın karşısına bir heykel dikip Allah’ım
seni sevmeyi bıraktım saygıyı ve ihtiramı bu heykele yapıyorum anlamında değil
ama perde arkasından yaratıklara gösterilen sevgiyi daha ön planda tutmakta
oldukları bir gerçektir..
39/3- Haberin olsun; halis
(katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle
derler "Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet
ediyoruz." Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri
şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi
hidayete erdirmez.
İnsanlar genelde
sıkıştıkları veya başka çıkış yolu bulamadıkları zaman onların fıtratlarındaki
halis olan din gün yüzüne çıkmaya başlamaktadır. Ama geniş zamanlarda ise Allah
hiç anılmamakta sadece insanlar kendilerini düşünmektedir. İnsanların
hastalandığı zaman hastalananların halini anlaması, iflas ettiği zaman iflas
edenleri anlaması, o içteki fıtratın, hanif dininin gün yüzüne çıkmasına vesile
olmaktadır. Bütün peygamberlerin tevhit çizgisi bir olduğu halde bazı
peygamberlerin bazı peygamberlere karşı üstünlüğü asla düşünülemez. Dünya hayatındaki
Bazı peygamberlerin verdikleri mesajlar olumlu bir ortamda oluştuğunda
çevresinde güç toplamaları onların üstün
olması veya farklı olması
anlamına gelmez. Bütün peygamberlerin Allah katında değerleri aynıdır.
2/136- Deyin ki: "Biz
Allah'a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına
indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman
ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O'na teslim
olmuşlarız."
Yahudi olanlar. Kendi
peygamberlerini üstün göstermek amacıyla, Miraç olayı uydurup son peygamberi
göklerde burakla gezdirip hazreti Musa peygambere tekmil vermesiyle
Müslümanları son peygambere olan övgülerini biraz da olsa azaltma hesabını
gütmüşlerdir.
Müslümanlar da Kuranda
olmayan Peygamber hakkında ayet örneğinde verdiğimiz gibi hiçbir peygamberin
hiçbir peygambere üstün kabul edilmemesi gerektiğini söylediği halde “Hadis-i
Kutsi’de buyruluyor ki: “Ya Habibim! Seni yaratmasaydım seni yaratmasaydım
bütün mevcudatı yaratmazdım.” İşte bu söz de islam toplumlarının kendi
peygamberini ilahlaştırması anlamındadır. Kurana göre eğer ön plana getirilecek
bir peygamber olsaydı O da İbrahim peygamber olurdu.
16/123- Sonra sana
vahyettik: "Hanif (muvahhid) olan İbrahim'in dinine uy. O, müşriklerden
değildi."
O Hanif dini öyle bir din
ki Yaratılışta Allaha verilen sözün kıvırtılmadan yerine getirilmesi
Tapınılması gerekenin Allah yedirenin Allah verenin Allah alanın Allah öldüren
ve diriltenin Allah hidayet verenin Allah saptıran ve bağışlayanın Allah
olduğuna iman etmek Hayatı pahasında olsa Allah’ın emirlerini Allahın dışındaki
bütün emirlerden üstün tutmaktır.
Hazreti İbrahim peygamber
Nemrut tarafından ateşe atıldığı zaman Ateşe serin ol demesiyle neyi anlatmak
istemektedir.
1- Allah kâinattaki
insanların dışındaki varlıklara bir görev vermiştir. Onlar sadece o görevlerini
yaparlar. Ateşin görevi yakmaktır. Allahın evrene koyduğu bir yasadır. Allahın
evrene koyduğu yasalar kendi seyri içerisinde işler durur. Yağmur çok yağdığı
zaman seller insanları götürecek düzeye ulaştıkları zaman o konuda tedbir
alamayan insanları alır götürür ve ölürler. Onların günahlı mı günahsız mı
olduğuna bakmazlar. Çocuk olsun erkek olsun kadın olsun fark etmez evrene
koyulan yasa kendi seyri içerisinde işler durur.
2- Bilindiği gibi Kuranda
anlatılan kıssalar değişmeceli bir anlatın sanatı ile anlatılmıştır. Ve
kullanılan kelimeler çift anlamda kullanılmıştır. Hazreti İsa peygamber için
anlatılan kıssadaki onu öldürmediler asmadılar ifadesiyle şehitler konusundaki
ölmediler onlar Allah katında diridirler ifadesinin ne anlama geldiği
anlaşılabilirse hazreti İbrahim peygamber için kullanılan serin ol ifadesi de
mutlaka anlaşılacaktır.
3/55- Hani Allah, İsa'ya
demişti ki: "Ey İsa, doğrusu senin hayatına Ben son vereceğim, seni
Kendime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları
kıyamete kadar inkâra sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca
banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben
hükmedeceğim." Daha önce de bahsettiğimiz gibi bir ayetin kastettiği
manayı ve ya ne söylemek istediğini anlayabilmek için onunla ilgili diğer
ayetlerden haberdar olmak gerekiyor.
4/157- Ve: "Biz,
Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri
nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu
asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında
anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan
başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.
Bilindiği gibi kuran ölü
kelimesini iki anlamda kullanmıştır. Birincisi hayati fonksiyonlarını yitirmiş
anlamındaki ölü bu dünya hayatında bir daha geriye dönmeyecektir bu Allahın
evrene koyduğu bir yasadır. İkinci Anlamdaki ölü de Gözleri olup da hakkı
görmeyen kulakları olup da hakkı işitmeyen kalbi de tamamen hakka karşı
duyarsızlaşarak mühürlemesi anlamındaki ölüdür. İşte hazreti İsa peygamberin
kuranda bahsettiği Allahın izniyle dirilttiği bu ölüdür. Ölü Kelimesini bir
başka deyişle duyarsız olanlar anlamında kullanmıştır yani Hayatta yaşadığı
halde asıl yaratılış gayesinden habersiz olanlar anlamında bu anlamda
kullanılan ölüler zaman zaman bazı sebepler yüzünden kendilerinin çıkış yolu
aramasıyla dirilerek hayatlarını değiştirmeleridir.
İşte hazreti İsa peygamber
hakkında söylenen onu öldürmediler onu asmadılar ifadesiyle hayati
fonksiyonlarını yitirmedi anlamında değil, onu asıl vahiylerin kontrolünden
çıkaramadılar anlamında kullanılmıştır. Evrenin yasasında diğer insanlar
asıldıkları zaman hayatla belirli bir oksijen alışverişi kesildiği zaman
ölüyorsa peygamber olsa da ölür kafir olsa da ölür bakınız arkasından gelen
ayet onu kendi katına çekildiğini anlatmaktadır.
4/158- Hayır; Allah onu
Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Burada düşünenler
aklendenler iyi bilirler. şu ayetle 2/ 154- Ve sakın Allah yolunda
öldürülenlere "ölüler" demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz
bunun şuurunda değilsiniz.” Allah katında diridirler ifadesiyle onu
öldürmediler Allah onu kendisine yükselti ifadesi arasında ne fark vardır?
Elbette bu iki ayet tipinde anlatılmak istenen Hazreti İsa ve Allah yolunda
çarpışarak veya müslüman olarak ölmesini hayati fonksiyonlarını yitirmemiş
anlamında değil, gittiği yol Allah yolunda mücadele ederek canını feda
edenlerin cennette mızıklandığını ve Allahın onlardan hoşnut olduğunu ve
gittikleri yolların doğruluğunu onaylaması anlamındadır.
Şimdi Hazreti İbrahim
peygamberin Ateşe atılmasıyla da ateşin onu gerçek anlamında yakmadığı
anlamında değil, o tevhit mücadelesiyle kendisini konsantre ederek ateşin
içerisinde bile ona acının dokunmadığı anlamındadır. Ateş elbette kendisine
verilen görev gereği yakar. Ve yakmakla görevlidir. Çünkü İsmi üzerinde İbrahim
dini hanif dini fıtrat dini bunu gerektirir.
30/30- Öyleyse sen yüzünü
Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir ki
insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme
yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
İşte Allahın sunduğu din budur. Kuran ile kuranın kâinatla kâinatın ve kuranla
kâinatın kucaklaştığı ve biri birleriyle çatışmadığı din Allahın sunduğu
dindir.. Canım Allah isterse Ateşin yakmasını engelleme yemez mi.? Elbette
engeller ama Allah vaadinden dönmez ayetini Evrenin yasasındaki değişmezliği
nereye koyacağız. Peki canım sen Allah’ı koyduğu yasalara uymaya Mecbur mu
tutuyorsun? Ben de onlara tövbe haşa sen de Allahın koyduğu kurallarda
değişiklik yapmayacağını söyleyip de sen Allah’ı bu sözünden dönerek Allah’ı
döneklikle mi suçluyorsun diyorum. Evet Allah her şeyi bir ölçü ve tertil üzere
yaratmıştır. O ölçü kesinlikle sapmaz seyrinde devam eder it ürür kervan yürür
misali hayat onlar ne derse desin Allahın koyduğu yasalar çerçevesinde devam
eder durur. “Onlar dünya dönüyor dese de dönüyor dönmüyor dese de dönüyor”
Galila’nın dediği gibi.
Ateş ve su mu oynamak istiyorsunuz? Tıklayın: ateş ve su meb
YanıtlaSil